Sunday, July 31, 2005

Natacha Atlas konseri

Cezayir'e geldigimizden beri dunya muzikleri daha cok ilgimizi cekiyor. Bir suredir burada yasamamizin, zaman zaman ARTE'de yeryuzunun degisik bolgelerinden muzisyenleri seyretmemizin,farkli kulturleri tanima arayisi icinde olmamizin buyuk etkisi var.
Burada da Kabil bolgesinden ( Cezayir'in kuzeydogusu, Berberilerin yasadigi bolge ) pek cok muzisyen tanidik, dinledik. Ne zamandir bir konsere gidelim diyoruz ama bir turlu denk gelmiyordu. Ya haberimiz olmuyor - burada cok iyi duyuru yapilmiyor maalesef- ya da biletler tukenmis oluyor - askeri ve mulki erkana bedavaya dagitiliyormus biletler. Sonunda gecen hafta Natacha Atlas'in gelecegini ogrendik ve bilet almayi basardik. ( Bu arada internette dolasirken gordum, gecen yil Ekim ayinda Babylon'a gelmis N.Atlas ve biletler 33.5 milyon liraymis. Ayiptir soylemesi biletler burada 300 dinardi, yani yaklasik olarak 3 euro)
Babasi Misirli, annesi Ingiliz olan Natacha Atlas, Belcika' da buyumus. Dogu ile Batiyi sentezleyen muzikler yapiyor ve cok etkileyici bir sesi var. Jocelyn Pook adli baska bir muzisyenin grubuyla birlikte cikti sahneye. Bir suredir birlikte calisiyorlarmis. Keman, kanun, darbuka, tef, cello esliginde guzel bir gece gecirdik.
Ilerleyen dakikalarda bir sarki soyledi ki , cok tanidik geldi bize ama bir turlu animsayamadik nerden bildigimizi bu sarkiyi. Butun gece dilimize dolandi durdu.
Bu sabah CDleri karistirken bulduk sonunda. Bizdeki "Desert Blues/Ambiances du Sahara" adli CD' de bu sarkiyi Hamza El Din adli Sudanli bir sanatci soyluyor. Aslinda geleneksel bir sarkiymis bu. Dinlemek isterseniz, tiklayin. Ambiances du Sahara

Saturday, July 30, 2005

Bibik


Bibik hemen her gun yeni seyler ogreniyor, evin yeni bir bolgesini kesfediyor.Dunden beri mutfak masasinin altindaki taburenin ustune zipliyor, saklaniyor, patisiyle dizime vuruyor ve ortuyle oynuyor.

Thursday, July 28, 2005

Naneli Yesil Cay



Fotograf : www.kahina20.six.fr

Gecenlerde Cezayirli arkadasim Rafika'nin evine gittigimde bana bol naneli yesil cay ikram ettiler. Malum havalar sicak,biz de ogrendik nasil yapildigini, son gunlerde Soner'le bol bol naneli yesil cay iciyoruz. Zaten siyah cay pek icilmiyor burada. Marketlerde de ancak Lipton'un poset caylarini bulabiliyorsunuz.
Deniz Gursoy'un Demlikten Suzulen Kultur: Cay(Oglak yay.) kitabinda rastladim: İngilizler 19.yy da Kirim Savasindan sonra Slav pazarini Ruslara kaptirinca yeni musteri bulmak icin solugu Kuzey Afrika'da almislar. Bu nedenle Afrika'nin kuzeyindeki halklar siyah cay yerine yesil cay iciyorlarmus.

Gelelim naneli yesil cayin hazirlanisina.

Kaynadiktan sonra bir kac dakika dinlendirdigimiz suya kisi basi birer cay kasigi yesil cay ve taze nane yapraklari atip demligin kapagini hafif aralik birakiyoruz. Bes dakika sonra cayimiz hazir. İcine taze nane yapraklari attigimiz bardaklarla cayi servis ediyoruz.
Buralilar, bizim likor bardaklarina benzer ufak bardaklarda iciyorlar cayi. Ve cayi da demligi epeyce yuksege kaldirarak dokuyorlar ki cay dagitilirken oksijenlensin. D.Gursoy bunun da tecrube istedigini soyluyor. "Kuzey Afrika'da demlikteki cay bosaltilmaksizin uc kere dem alinir. Derler ki birinci dem hafiftir,hosgoruyu ve hayati sembolize eder. İkinci dem biraz daha serttir ve sevginin tadini verir. Ucuncu dem ise buruktur ve olumun acisini sembolize eder."

Tuesday, July 26, 2005

Yol bilen kervana katılmaz

Her gün tekrarlanan, her gün tekrarlandığı için her gün yeniden fark edilmek istenmeyen, keşfedilmesi mümkün yanı kalmış olsa bile keşfedilmedik yanıkalmadığı sanılan bir seyrüsefer dizgesi. Sabahla akşam arasi tekrarlanan, boş zamanlari bile tekrar mantığıyla üreten bu hal ve gidişe ayak uydurmamayı seçebilenler küçük bir azınlık oluşturuyor: Sistem'in dışına çıkabilmiş olanlardan söz edilebilir mi, güç, daha çok dışına düşmüş,düşürülmüş olanlarin ayrıldıkları ileri sürülebilir. Çarkin dişlileri öylesine açgözlü biçimde geçmiş durumda ki etlere,tekdüze yaşamdan tek sıyrılabilme bölgesi olarak karşılarına çıkan "izin" dönemlerinde de ( insanlarin biraz olsun yaşamaya hak kazanmalarının sınırlı süreli "izin"lere bağlılıgı acı verici) çoktanseçmeli bir çark bekliyor insanları. "Yol bilen kervana katılmaz." diyor atasözü. İyi ama ne demektir yol bilmek? Kaç kişide nasıl, öğrenme dürtüsü, güdüsü, cüreti bırakıyor Hayat? Yüksek, uçari, uçuk olan değil burada altı çizilen; düşük, düşkün olan da değil : Ortalama bir hayatın kalıbı çatlatılabilir mi? (Enis Batur, Acı Bilgi, YKY)

Göçmüş Kediler Bahçesi'nden



Fotograf : Bibik


Kedilere benzeyebilseydik keske. Öyle diyesim geliyor sik sik, bu son yillarda. Yasadiklari anin iyicene farkindalar gibi. Bir sey bekliyorlarsa bir deligin basinda, onlari oyalayip oradan uzaklastirmak pek güç. Bildikleri bir yerde bildikleri bir is görülürken, her gün seyrettikleri, kendilerince katildiklari (anlayamadigimiz, bakarak da bir ise katilinabilirligidir) o ise sanki ilk kez bakacaklarmis gibi, uyuklamakta olduklari yerden kalkmaga üsenmeden gidip seyrederler yapilanlari... uykularinin hangi katindalarsa, o katin uykusunu yasarlar.
Bizlerse, uydurdugumuz bir zamanla övünürken, her isimizi, her sözümüzü o zamanin akisi içinde ötede, ileride, gelecekte varilacak, bir noktaya varmak üzere yapiliyor ya da söyleniyor görürken, yapmakta, söylemekte oldugumuz seyi unutuveriyoruz. Bir erege yönelerek, bir erek düsüne kapilarak giderken, sonralari -biz göçtükten sonra- yasamimiz, daha da ileri vararak, yazgimiz adi verilecek bir dizi anin her birinin biricikligini, degistirilemezligini, yerine konmazligini suncacik olsun farketmiyoruz. (bu yasamin bölük pörçük birkaç anisi bir iki yakinimizin belleginde kalabilir ya, bunlarin bir süreklilik, bir anlamlilik tasimis olabileceklerini bilecek tek kisi -kendimiz- yokluga karismis gitmistir artik). "Farketmiyoruz" dedim, meger ki gerçekten sonumuza yaklasmis olalim. Yanilmiyorsam, kimimiz (yolun oralarinda) anlayip ögreniyor kimi seyi: susup dinlemegi örnegin... Yaptigi, gördügü, isittigi her seyin agirligini bir yerlerinde duymagi; bir çocuk gülüsünün, bir günes sizintisinin, bir gözyasinin avuçtaki yuvarlikligini, ferahlatici serinligini, sayisizligini ya da sayiya gelmezligini; mutlulugun, aciyi, sevinci art arda ayirim yapmaksizin yasamak olabilecegini... Hele biraz yaslanilmissa, görülen, isitilen, tadilan her seye, geçmis yasantilarin da gelip desteklik, yastiklik edebilecegini... ama kedi sever gibi sevmemeliyiz sevdiklerimizi.(Bilge Karasu-Göçmüs Kediler Bahçesi)

Monday, July 25, 2005

Bibik balkonda


Bu da minik kedimiz Bibik - disi, 3.5 aylik.
Mayistan beri birlikte yasiyoruz. Bazen biz onu egitiyoruz, bazen de o bizi egitiyor.
Biz balkonda otururuz da o merak etmez mi asagida neler oldugunu?

Gokyuzu



Sansimiza,evin onu acik, gokyuzunu , agaclari, kuslari seyredebiliyoruz gonlumuzce. Pek cok kus var burada. Guvercinler, martilar, karatavuklar, hatta bir baykus.

Mutfakta Zen


Bizim evimiz de Fransizlarin insa ettigi 3 katli bir apartmanin 3.katinda.
Ev ogleden sonra cok fazla gunes gordugu icin panjurlari indiriyoruz genelde. Evin bu los halini cok seviyorum.

Rue Didouche Mourad

Alger la Blanche




Iste 9 aydir yasadigimiz sehir, Alger la blanche!
(Beyaz Cezayir)
Burasi baskent Cezayir'in Audin semti.
Kolonyal donemden kalma bu binalarda eskiden Fransizlar yasarmis. Daracik sokaklar,dik yokuslar,merdivenler,mavi ve beyaz ... Simdilerde bu binalarda cok daha fakir insanlar, zor kosullar altinda yasiyorlar. Bu bölge sehrin ticaret merkezi oldugundan,ayrica universite kampusu,bakanliklar vs.den dolayi gunun her saati cok kalabalik. Aksam sekizden sonra ise in cin top oynuyor.Kendinizi tedirgin hissediyorsunuz!

Not: Bu bolge sehrin en kalabalik yerlerinden dedim ya,dolayisiyla kapkacciligin en yogun oldugu bolgelerden ayni zamanda. Dolayisiyla fotograflari arabadan cektik !