Monday, March 20, 2006

Sergilerden

İstanbul Modern'de halen devam eden iki sergi var: Kesisen Zamanlar, Türk resminin 100 yillik serüveni üzerine kurulmus. Bellek ve Ölcek ise 1950'den bugüne Türk heykelini konu ediniyor.
Gectigimiz günlerden birinde bu iki sergiyi gezmek amacıyla evden ciktik ya, dogrusu epey yorucu oldu. Heykel sergisini sona biraktigimizdan ve müzenin kapanis saati geldiginden o bölümü biraz hizli gecmek zorunda kaldik; baska bir gün yeniden ugranabilir oraya.
Aklimda en cok yer edenler İlhan Koman, Saim Bugay ve eserlerinin bulundugu bölüme "dokunabilirsiniz" ibaresi ilistirilmis olan Koray Aris oldu. Aris'in eserleri haciyatmaz formunda tasarlandigindan kücük bir ivmeyle harekete gecip sizi de oyuna davet ediyor.

Bedri- Eren Eyüboglu mektuplari ile Türk Resmi icin bir müze denemesi'nden sonra Kesisen Zamanlar'i gezmek güzel oldu.


Uyanis


Birkac gün sonra Beyoglu'nda dolasirken Yapi Kredi Binasi'nda Zühtü Müridoglu sergisine rastgeldik.


Müridoglu'nun bu figürleri cok etkiledi bizi, insan bakmaya doyamiyor sanki bu heykellere, öylesine zarifler.
Görür görmez Giacometti'nin Yürüyen Adam'i gelmisti aklima. Sonra internette Müridoğlu'yla ilgili sayfalari gözden gecirirken Cemal Süreyya'nin bir tespitine rastladim:

“… Giacometti ile arasında şöyle bir ayrım var: Giacometti yerçekimi tutkunu bir sanatçı; Zühtü Müridoğlu’nda ise bütünüyle bir gök çekimi söz konusu. Avucunu üstüne koyduğu anda malzeme çılgınca bir hareket; bir uçma sürecine girer. O hareket, yerden kopma girişimini kendisi de şu sözleriyle açıklamıştır: Kafamla ellerim aynı anda çalışmıyor; kafamın çalışmasına ellerim yetişmiyor.” (Cemal Süreyya, Cumalı Sanat Galerisi Sergi Broşürü, 1989)*

*Kaynak: www.sanalmuze.org

Sunday, March 19, 2006

Urla (16-3-2006)

Gectigimiz hafta birkac günlügüne İzmir'e cevirdik rotamizi.


Saganak yagisla gecen birkac günden sonra Persembe günü, günes bulutlarin arasindan yüzünü göstermeye baslayinca biz de Urla'ya dogru yola koyulduk.
Otobandan degil de yan yollardan, köylerden gecerek geze geze Ildır'a kadar gittik.



Bahar gelmis, agaclar yesillenmis, cicekler patlamis bile buralarda.




Aksamüstü serinlik cöküp, karnimiz da acikmaya baslayinca Ildır köyünde Manzara Kahve'ye gidip günesin batisini seyrederek odun atesinde demlenmis güzel bir cay icip eve döndük.