Tuesday, October 17, 2006

İngiltere'den merhaba!

Yine uzun zaman oldu yazmayali.
En son temmuzda yazmisim, bugun ekimin on altisi.Neredeyse uc ay gecmis.
Haziran ayinin sonunda Soner’e buradan bir is teklifi gelmisti. Oldu mu, olacak mi, calisma izni alabilecek miyiz, vize verecekler mi, beraber gidebilecek miyiz derken, sabrimizin sınırlarını zorlayan bir bekleme suresinin ardindan 22 Eylül Cuma aksami Heathrow havaalanina indik.
Adanin guneydogusunda, Londra’ya trenle kirkbes dakika uzakliktaki Guildford’da yasiyoruz simdi.
Burasi cok az sayida apartman barindiran, yesili bol, tarihi dokusu korunmus bir sehir.
Firsat buldukca nehir kiyisinda uzun yuruyuslere cikiyoruz.

Yaklasik on gun once bir ev tuttuk, mobilyali. Yavas yavas buraya alismaya, duzenimizi oturtmaya basladik. Yine de bazi burokratik islerin tamamlanmasi biraz zaman alacak gibi.
Maalesef Bibik’i, tüy yumagimizi, bu kez Istanbul’da birakmak zorunda kaldik. İngiltere, Türkiye’den gelen hayvanlari alti ay karantinaya aliyor ne yazik ki... Onu simdiden cok ozledik.

İlk geldigimiz haftasonu Londra’ya gitmis, Soho, Covent Garden ve Trafalgar bolgesini gezmistik. Gectigimiz Cumartesi ise Tate Modern Sanat Müzesi’ne gitmek uzere yola koyulduk.
Carsten Höller'in pek populer olan kaydirak enstalasyonundan dolayi sanirim, cok kalabalikti müze.Yalnizca ilk iki kati gezdiktan sonra kalabaligin icinden siyrilarak disari attik kendimizi. Thames nehri kiyisinda yuruyus yapip dolastik.